Ahilik Teşkilatı

Ahilik teşkilatı, Osmanlı mutfağı hakkında araştırma yaptığım zaman dikkatimi çekmişti. Ahilik teşkilatına bağlı esnaflar vardır. Evliya çelebi anlatımına göre “ IV. Mehmed’in huzurunda resmi geçit yapan 53 esnaf loncası arasında 11 ‘i aşçdır.

İslam geleneğine göre Hz. Adem ilk aşçıydı ve ilk çiftçiydi. Aşçılar ve çiftçilerin piriydi. Cennetten kovulduktan sonra ekme- orak sallamaya mecbur olmuştur. Buğday yetiştirmek ve pişirmek ve pişirmek zorunda kalan Hz. Adem Cebrail (as) yardımıyla buğday çorbası olan “baba çorbasını” yapmıştır.

Aşçı dükkânlarında genellikle duvarda asılı bulunan ve aşçının pir’ine bağlılığını da gösteren bir levhanın üzerinde işte böyle yazardı; “Tuz ekmek hakkını bilmeyen akibet gözden çıkar.” Ekmek tuz hakkı kadirbilirlilik ve vefa borcu olmayı anlatmaktadır.

Aşçılığın manevi olduğu düşüncesi Mevlevilikte ve Bektaşilikte önemliydi ve mutfak onlar için kutsal bir yerdi. Mevlânâ’nın aşçısı Ateşbaz-ı veli o kadar saygı görüyordu ki, ölümünden sonra Konya’daki türbesi bir ziyaret yeri haline gelmiştir.

Mevlevilikte aşçılık saygı gösterilen, son derece önemli bir meslektir. Aşçılığa verilen önem tarikat döneminde başlamamış Mevlana dönemine kadar gitmektedir. Ateşbaz-ı Veli’de Mevlana’nın döneminde yaşamış bir âlimdir. Asıl ismi Şemseddin Yusuf’tur.

Mevlevi tekkelerindeki ocağa “Ateşbaz-ı Veli Ocağı” denmektedir.

“Ay yıldız teşkilatı” kitabını okuduğumda 17 sayısı dikkatimi çekmişti. Baran abinin kitabından yararlandım. İyi okumlar.

AHİLİK

Ahilik kelimesi; eli açık, cömert anlamına gelmektedir. Türkçede bin yıl önce kullanılan “akı” kelimesinin zamanla değişerek “ahi” şeklini aldığı düşünülmektedir. Ayrıca, Arapça kökenli “kardeş” anlamına da gelir.

Ahi kelimesinin “Divanu Luagati’t Türk” ve “Kutadgu bilig” gibi eserlerde cömert, eli açık gibi anlamlara gelen “akı” kelimesi değişerek ahi kelimesine dönüşmüştür.

Atabetü’l-hakâyık’ ta “ahi” kelimesi birçok kez geçmekte olup “bahil”in (Cimri) zıddı , yani cömert anlamında kullanılmıştır.

FÜTÜVVET TEŞKİLATI VE TÜRK AKILIĞI

Şövalyelik Orta çağ batı dünyasını/Hristiyan aleminin mahsus bir kahramanlık ve yiğitlik ülküsü ise, Fütüvvet de İslam dünyasında kahramanlık ,yiğitlik ve cömertlik ülküsüdür. İranlılarda “Cevan-merdliği” ,Türklerde ise “akılığı” islamiyetle beraber Arap fütüvvetinden etkilenmiştir. Fakat Türkler mahsüs Fütüvvet olan Ahilik Türk Akılığın İslamileşmiş halidir.

İslâm Dünyasındaki “Fütüvvet” hareketi, Abbasî Halifesi en-Nâsır li-Dinillâh’ın kurduğu fütüvvet teşkilatıyla bir çatı halinde toplanmıştır. Abbasî Devleti 1258 ‘de yıkıldıktan sonra Fütüvvet Teşkilâtı dağıldığı halde Ahi Teşkilâtı yasamaya devam etmiş ve Osmanlı Devlet Teşkilâtı içinde varlığını 18. asra kadar devam ettirmiştir.

FÜTÜVVET TEŞKİLATININ TARİHÇESİ

Cahiye Çağı Arap toplumunda “feta” denilince akla iki kelime gelmektedir. Biri sahavet yani cömert, misafirperver, yardımsever diğeri ise şecaattir.Şecaat manası yüreklilik ve asalet manasına gelmektedir.

Tarih boyunca fütüvvet mesleği için sahavet bakımından Hatem et-Tai, şecaat bakımından da Hz. Ali örnek gösterilmişlerdir.

Hatem et-Tai , cömertliğiyle nam salmış. Arap ve iran edebiyatında yer bulmuştur. Kendisi büyük bir Arap kabilesi olan Tayy kabilesinin kralıydı.

Yüreklilik bakımından Hz. Ali örnek gösterilmektedir. Hz. Ali’nin yürekliliği kızılbaş olayı örnek gösterilebilir.

Uhud Muharebesi (625) esnasında Hz. Muhammed’e Mekkeli müşriklerin saldırılarına karşı kendisini siper eden Hz. Ali, başından aldığı kılıç darbesi ile yaralanarak başı al kanlara boyanınca artık O “Kızılbaş” olarak bilinir olmuştu. Hz. Ali’nin taraftarları ise bu olaydan sonra sembolik olarak kızıl başlık ile savaşa gidince bu inancın etrafında toplanan kimseler “Kızılbaş” olarak anılır oldular. “La Feta illâ ‘Ali” (Yiğit ancak Ali’dir.) atasözü haline gelmiştir.

HİLFU’L FUZUL

İslamiyet öncesi Arap toplumunda düzeni sağlamak, haksızlıklara önlemek adına “Hilfu’l Fuzul” teşkilatı vardır.Hz. muhammed(sav) peygamber olmadan katılmıştır.Bu teşkilat daha sonrasında daha da genişlemiştir.

Emevi zamanında da bu teşkilat devam etmektedir. Hz. Hüseyinin bir olayında bu teşkilatı görmekteyiz.

Hz. Hüseyin ile I. Muaviye’nin Medine’ye vali olarak tayin ettiği yeğeni Velid b. Utbe b. Ebi Süfyan arasında Zu’l-merve adlı köyde bulunan bir maldan ötürü anlaşmazlık çıkmıştı. Velid yetkisini kullanarak Hz. Hüseyin’den o malı zorla almaya kalkışınca, Hz. Hüseyin de ona: “Vallahi ya hakkımı verirsin yahut kılıcımı alır, Mescidü’n-Nebi’ye gider, Hilfu’l-Fuzul üyelerini yardıma çağırırım.” demişti. Bu sırada Abdullah b. Zübeyr de Vali, Velid’in yanında bulunuyormuş.

O da Vali’ye: “Vallahi Hüseyn Hilfu’l Fuzul’dan yardım isterse, kılıcımı çekip onun hakkını almak için ölünceye kadar savaşacağım”, demiştir. Abdullah b. Zübeyr gibi daha birçokları Hz. Hüseyin’in ya- nında yer almışlardı. Bunun üzerine Velid, Hz. Hüseyin’in hakkını vermek zorunda kalmıştı.

AHİLİLK TEŞKİLATININ AMACI

Ahilik teşkilatı, Selçuklu Devleti döneminde; Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasına hız kazandırmıştır. Bu teşkilat, Ahi Evran tarafından kentlerde kurulmuş ve köylere kadar örgütlenebilmiş sivil bir esnaf örgütlenmesidir. Ahilik sadece erkekler arasında olan bir teşkilatlanmalarda mevcuttur.

Ahi Evran Veli’nin hanımı Fatma Bacı’nın kurduğu “Bacıyan-ı Rum” (Anadolu Kadınlar Teşkilatı) ile kadınları da eğitmişler, onları aşına, işine, eşine bağlı yetiştirmişlerdir. Onları meslek sahibi yaparak üretici konuma getirmişlerdir. Denilebilir ki Bacıyan-ı Rum dünyada ilk kadın sivil toplum örgütlenmesidir.

Ahilik; kişi olarak bir insanın maddi ve manevi tüm ihtiyaçlarını gidermeyi, toplumu ekonomik ve sosyal açıdan dengede tutmayı amaç edinmiştir. Sanat, ticaret, dayanışma ve yardımlaşmayı ön planda tutmus; köklerini Türk töresinden ve İslam dininden almış bir kurumdur.

AHİLİĞİN KURULMA GEREKÇESİ:

Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Alparslan’ın, 1071 yılında Bizans Devletine karşı kazandığı Malazgirt zaferinin ardından Anadolu’ya akın akın Türk toplulukları gelmiştir. Gelen bu topluluklar Bizanslılardan boşalan yerleşim yerlerine yerleşmişlerdir.

Ahi evran debbahtır. Ahilik teşkilatında debbahların(dericilerin) piri olarak bilinmektedir. Selçuklu’da önemli bir ticaret kenti olan Kayseri’de küçük sanayi sitesi kurmuştur. Burada debbahlar ,demirciler, bakırcılar, tuzcular, terziler, uncular gibi imalat yapan kişiler bulunmaktadır. Bunun yanında tüccarlar ve köylüler vardır.

Öte yandan, bu şekilde şehirlere yerleştirilen meslek ve sanat sahibi Türk topluluklarının, teşkilatlanmış olan yerli esnafa karşı korunması gereklilik göstermiştir. Çağının önemli düşünürü olan Ahi Evran, Türk esnaf ve sanatkarlarının bu sorununu çözmek için Ahilik Teşkilatını kurmuştur. Ahilik; sanatta ve ticarette kaliteyi, sosyal hayatta güzel ahlakı, üretken ve çalışkan insanı destekler.

Ahilik Teşkilatı, Türk esnafının güçlenmesini sağlamıştır. Bu bakımdan Ahilik Teşkilatı, Anadolu Selçuklu Devletinin ticarete verdiği önemi desteklemiştir. Ahilik Teşkilatının kısa zamanda tüm Anadolu kent ve köylerine yayılması, Ahi Evran ve Ahilerin Selçuklu Devletinin siyaseti ile uyumlu olmalarından kaynaklandığı da bir gerçek tir. Bazı Selçuklu sultanları, Ahi Evran ve Ahiliğe önemli destekler vermişlerdir.

AHİLİK TEŞKİLATI VE 17 sayısı

Ahilik teşkilatı “füttüvet”in Anadolu Türkleri tarafından kurulan koluna verilen isimdir.

Abdulbaki Gölpınarlı

“Fütüvvet zincirinin Hz. Ali’ye ulaştığına, Hz. Ali’ye fütüvvetin Hz. Peygamber (sav) tarafından verildiğine, Hz Peygamber’e de (sav) Allah tarafından Cebrail vasıtasıyla Mirac gününde ihsan edildiğine, aynı zamanda Hz. Peygamber’in (sav) Gadiru Humm’da Hz. Ali’nin belini bağladığı, Hz. Ali’nin ise sahabeden 17 kişinin sırası ile belini bağlayıp onlara Fütüvvet verdiğine inanmak, fütüvvetin esas inançlarındandı.”

“Ahi şecerelerinde ve fütüvvetnamelerde geçen bu 17 kişi-nin lideri, Hz. Ali tarafından ilk beli bağlanan ve ilk fütüvvet verilen SELMAN-I FARİSÎ’dir.”

Bir Türk teşkilatı olan ahilik eski Türk inançlarının temellerini İslam’a geçtikten sonra İslam dini ile bütünleştirerek devam ettirmiştir. Eski Türklerin koruyucu ve manevi liderleri 17 Ulu Han, Türklerin İslam’a geçişini kolaylaştıran Ahiliğin manevi yapıcıları 17 PİR olarak karşımıza çıkmıştır.

Ortasında güneş ve çevresinde on altı yıldız olan sembol, kadim bir türk öğretisini simgeliyormuş! Bu sembol, ilk kez Türkiye Cumhuriyeti’nde değil Osmanlı’da ve Selçuklu’da da kullanılmış! Hatta onları ortaya çıkaran ve ayakta tutan ahi teşkilatı’nda temel vizyonunu oluşturmuştur!

KAYNAK:

BARAN AYDIN , AY YILDIZ TEŞKİLATI

ZÜBEYİR TOKGÖZ, GEÇMİŞTEN GELEN IŞIK AHİ EVRAN VE AHİLİK SİSTEMİ

Prof. Dr. Cafer Sadık YARAN,

KAŞGARLI MAHMUD’UN DİVANÜ LUGATİ’T-TÜRK’ÜNDE ERDEM V E BİLGELİK

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir