TANRI DAĞLARINDA AT SÜRÜYORUZ.

Akşam kımız içip Ololo hostelde uyuduk. Sabahleyin erken vakitte yola çıktık. Yolda bizi nelerle karşılaşacağız.

Kırgızistan Günlükleri – İlk Akşam yemeği sonrası Kahve ve Kımız

 

Tanrı Dağları’na Yolculuk: Issık Göl, Karakol ve Atlarla Arashan

Yola koyulmuştuk. Tanrı Dağları gözümüzün önünde yükseldiği, uzun bir yol bizi bekliyordu. Issık Göl’ün kıyısından geçerek ilerliyorduk.

Issık Göl

İlk gördüğümde, aklıma hemen Cengiz Aytmatov’un Beyaz Gemi romanı geldi. Aytmatov, Kırgız edebiyatının en büyük isimlerinden biri. O kitabı yıllar önce okumama rağmen, bazı sahneleri hâlâ aklımda. Kendimi bir anda o romanın içinde gibi hissettim.

Yerel halk arasında Issık Göl’le ilgili, Nuh’un oğlu Yafes’le bağlantılı bir efsane de var. Kimileri gölü kutsal sayıyor.

Gölde yüzenler vardı ama bizim vaktimiz kısıtlıydı. Sadece kıyısına oturup manzarayı izledik.

KARAKOL ŞEHRİ

Yanlış anlaşılmasın, şehrin adı Karakol. Amerika dizilerinden fırlamış gibi; bahçeli, tek katlı evlerle dolu, sakin bir yerleşim yeri.

Kırgızistan’ın neredeyse her köşesinde içimiz rahattı. Güvenlik konusunda hiçbir endişe duymadık.

dungan mescidi dungan mescidi

dungan mescidi

Karakol’da Dungan Camii’ne uğradık. İkindi vaktine denk gelmişti. Caminin avlusunda bir abiyle tanıştık — Gagavuz Türküymüş. Türkiye’de çalışmış, güzel bir muhabbet ettik. Karnımız acıkmıştı. Restoran arayış içerisindeydik.

Dungan  mescidinin tarihi için rehberim Mustafa abinin videosunu izleyebilirsiniz.

DOMBRA  ÇALAN RESTORAN

Yemek arayışına çıktık. Bir restoranın önünde iki genç dombra çalıyordu. Yan dükkânlara bakmaktan vazgeçip, müziğe kapılıp içeri girdik.

Masamıza önce çorba geldi: Çoban çorbası… At eti, at yağı, dana eti  patates ve erişteden oluşan, tam bir güç deposuydu.

Ardından at etli beş parmak, haşlanmış ve kızarmış mantılar ve meyve çayları… Bol bol protein aldım; hissettiriyordu zaten. Çorba bitmeden dombra çalan gençler içeri girdi, bizim yanımızda çalmaya devam ettiler. Keyifli bir andı.

 

KIMIZ VE ATLAR

Yemekten sonra hostele geçtik. Bişkek’ten aldığımız kımızı çıkardık. Sohbet, muhabbet, şakalaşmalar derken… Ben kımızın dibini gördüm. “Asena için içtim!” diyerek gülüşdük.

 

Ertesi sabah atlara binecektik. Yola koyulduk. Başlangıç noktasında Estonyalı dört kişi ve bir Fransız kadın vardı. Toplam 10 kişi yola çıktık.

Daha önce hiç ata binmemiştim ama sanki at üstünde doğmuş gibiydim. Kontrolü sağlamak zordu ama zevki büyütü. Araba sürmek gibiydi ama daha doğaldı. Tek farkı, otlatmak gerekiyordu.

ALTYN ARASHAN’A ATLI  YOLCULUK

Arashan’a kadar atlarla gidecektik. Bazıları bu yolu jip ile çıkıyordu. Açıkçası, biz de jiple çıksaydık ve sadece Arashan çevresini atla gezseydik daha iyi olabilirdi. Yine de keyif aldık.

Beş Türk erkek olarak atları iyi sürdüğümüz için rehber bizi Estonyalı kızlardan ayırdı. Yardıra yardıra gidiyorduk.

İki dağın arasından geçerken yanımızda bir nehir akıyordu. Sular kayalara çarpıyor, ağaçlar etrafı yemyeşil boyuyordu. Manzaraya bakıp “Allahım biz nereye geldik!” diyorduk.

Güneş tepemizdeydi. Dört saatlik yolculukta güneş yanıklarıyla sonuçlandı.

OTAĞLARI VE TANRI DAĞLARI’NDA KALMAK

Nihayet otağlara ulaştık. İki gece burada kalacaktık. Manzara nefes kesiciydi.

Tanrı Dağları’nda at sürmek bambaşka bir his. Bu deneyimi başkalarının da yaşamasını isterim. Seneye bir daha gitmeyi planlıyorum.

Gelmek isteyenlerle iletişime geçebiliriz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir