Timurlengin Sofrası

130 yıldan fazla bir süre varlığını sürdüren Timurlu Devleti, tarihte son derece önemli bir yere sahiptir. Timur, özellikle son orta çağ dönemine damga vurmuş, kudretiyle Osmanlı’yı bile karşısına almış ve hatta Osmanlı Devleti’ni yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya bırakmıştır

Türkiye’deki Emir Timur algısının da uzun bir süre boyunca olumlu olmadığını belirtmeliyiz. Bu negatif algı Osmanlı Devleti zamanından gelmektedir.
Zira Emir Timur’un Ankara Savaşı’nda Yıldırım Bayezid’i yenilgiye uğratması ve bunun akabinde Osmanlı’nın Fetret Devri’ne girmesi, Osmanlı idaresi içinde derin bir travma oluşturmuş ve bu sarsıntı Osmanlı tarihçilerinin eserlerine de yansımıştır. Fakat son dönemlerde bu olumsuz yaklaşımın değişmeye başladığı ve günümüzde pek çok Türkiye tarihçilerince Emir Timur’un Türk-İslam âleminin saygın hükümdarı olarak görüldüğü söz konusudur.

Emir Timur hakkında farklı imajların çizildiğine tanık oluyoruz. Örneğin, Nizamüddin Şâmî’nin “Zafername” adlı eserinde müspet bir kahraman olarak ele alınan Emir Timur, İbn Arabşah’ın “Acaib elMakdur fi Ahbar Timur” adlı vakayinamesinde okuyuculara olumsuz bir şekilde tanıtılmaktadır.

Bozkırın Altın Çocuğu: EMİR TİMUR adlı DFT TARİHİN yapmış olduğu Emir TİMÜR’un hayatını izlemek için tıklayın.

EMİR TİMUR’UN HAYATI

Babası Barlas kabilesi lideri Turgay olan Timur, 1336’da Semerkant yakınlarında Kes (Yeşil Şehir)’de doğmuştur. Timur’un ortaya çıktığı tarihlerde, Çağatay Hanlığı sarsıntı geçirmekte idi. Otorite boşluğundan faydalanan, Cengiz hanedanından olmayan emirler, Çağatay hanlığı içerisinde idareyi ele alarak nüfuzlarını arttırmaktaydı. Nitekim 1360 yılından itibaren adından söz edilmeye başlayan Timur, önce Emir Hüseyin ile 1370 yılından itibaren de tek başına Maveraünnehir’de hâkimiyet kurmuştur. Bu dönemde girdiği bir savaşta ayağının sakat kalması sebebiyle tarihlerde Aksak Timur (Timurleng) diye anılacak olan Timur, Cengiz soyundan gelmediği için emir unvanını kullanmış.

İktidarda bulunduğu süre zarfında Celayirler, Karakoyunlular, Memlûkler, Osmanlılar, Altın Orda vs. gibi güçlü devletleri yenilgiye uğratmayı başaran Emir Timur, kendi devletinin sınırlarını hızla genişleterek muazzam bir imparatorluk kurmuştur. Bir taraftan Türk-İslam birliğini tesis etmeye çalışan Timur, diğer taraftan da “cihat amacıyla gerek Ermeniler ve Gürcüler gibi Hristiyan topluluklar üzerine, gerekse de Moğolistan, Hindistan ve Çin gibi putperestlerin yaşadığı bölgelere seferler düzenlemiştir”.

Timur’un yaptığı bu seferler sonucu İslamiyet korunmuş ve yayılmıştır. Kendisinden sonra soyundan gelenler (Mirza Şahruh, Uluğ Bey, Sultan Hüseyin Baykara vd.) Sahibkıran’ın izini sürmeye çalışmışlardır. 1507 yılında Şeybânîler’in saldırıları sonucunda Timurlu Devleti ortadan kalkmışsa da, bu hanedanın bir kolu olan Babürler 1526 yılından 1857 yılına kadar Hindistan’da saltanat sürmüşlerdir.

TİMURLENGİN SOFRASI

Toplumların gelenekleri ve inanç sistemleri de yemek kültürlerini etkileyen unsurlardır. Nitekim Büyük Moğol Hanlığının
Mâverâünnehir’deki uzantısı olan Çağataylıların zayıflamasıyla o coğrafyada kurulmuş olan Timurlu Devleti’nde, saray ve çevresinde
yeme içme konusunda tam manasıyla yeni bir kültür oluşturulmamıştı. Yenilen yemeklerin, imparatorluk genelindeki
ziyafet ve eğlence meclislerindeki adetlerin büyük bir kısmı açık bir şekilde, mevcut Türk-Moğol modellerinden ödünç alınmıştı

Timurlu sınırlarında yaşayan sıradan insanların yiyecek ve içecekleri dikkate alındığında saray ve çevresinin sofralarında tüketilen yiyecek
ve içeceklerden belirgin bir farklılık taşımazdı. Ancak Timurlu saray sofraları, ziyafetler ve eğlence meclislerindeki yemek teşkilatı, uygulanan teşrifat kaideleri, adetler ve sunumlar sarayın yeme içme kültürü ile sıradan halkın yeme içme kültürü arasındaki en belirgi farkı ortaya koyardı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir